Bir meslek ki insana, insanlığa dair sorun olan her yerde uygulanabiliyor. Dünyanın her yerinde ve her zaman.
Bu mesleğin bütün normları evrensel-uluslararası temeller üzerinde yükseliyor.
Dünyanın her yerinde sosyal hizmet uzmanları örneğin çocukların karşı karşıya oldukları sorunlarla çalışırken 'çocuğun yüksek yararı'nı gözetiyorlar.
Bizim zamanımızda sosyal hizmet uzmanları okuldan mezun olurken diploma töreninde topluca meslek yemini ederlerdi.
"Mesleğe katıldığım şu andan itibaren insani ilişkilerin temeli olarak bireyin kişiliğine ve haysiyetine değer vereceğime, kişinin sırrını koruyacağıma, mesleki ilişkilerimi ırk, din, inanç, milliyet, ekonomik ve toplumsal farklılık gözetmeksizin kuracağıma, kişi ve toplumun mesleğimi ilgilendiren sorunlarında kendimi daima hazır bulunduracağıma ve sorunların çözülmesinde tüm gücümle çalışacağıma, meslektaşlarımın fikir, uğraşı ve bulgularına saygı göstereceğime, mesleki gücümü kişi ve toplumun refahına adayacağıma and içerim."
Bu yemin dünyanın hemen her yerindeki sosyal hizmet okulunda aynı. Hal böyle olunca dünyanın her yerinde tanınan, bazı ülkelerde (!) değeri anlaşılmamış ya da yeni anlaşılıyor olsa da insana verilen değerin arttığı ölçüde değeri anlaşılacak bir meslek.
Gel gelelim sosyal hizmet uzmanları da yaşadıkları toplumun birer bireyi ve yaşanan toplumsal travmalardan onların da etkileniyor olması çok doğal ve kaçınılmaz.
Evet, sosyal hizmet uzmanları bireylerin kişiliğine, haysiyetlerine değer verirler, sırlarını korurlar, mesleki ilişkilerini ırk, din, inanç, milliyet, ekonomik ve toplumsal farklılık gözetmeksizin kurarlar. Ancak onların da her birinin farklı dinleri, inançları, milliyetleri, biz de pek görülmese de ırkları olabilir, öyledir de.
Kendisine sorunu nedeniyle başvuran her bireyi temel insani haklar ve özgürlükler, eşitlik, sosyal adalet gibi bir çok evrensel temelden yola çıkarak değerlendiren (bazı) sosyal hizmet uzmanlarının bu günlerde kafası karışık.
Nasıl mı?
Mesleki formasyonları, meslek etiği ve evrensel normları gereği hep yoksulun, yoksunun, ezilen-horlananların, savaş mağdurlarının, özgürlükleri kısıtlananların, hastaların, yaşlıların, engellilerin, kadınların, çocukların, göçmenlerin, suça yönelenlerin, hükümlülerin hatta marjinallerin hakları, korunmaları mücadelesi veren meslektaşlarım bütün Türkiye'nin de ister istemez taraf olduğu son günlerdeki olaylar sonrası yeni bir sosyal gerçeklikle karşı karşıyalar.
Uzmanların kafası karışık çünkü biz ve siz diyerek toplumu ayrıştıran bir başbakanı var ülkemizin. Biz olursanız iyi insan, siz olursanız çapulcu oluyorsunuz.
Oysa sosyal hizmet uzmanları "biz" gibi düşünürken de sizi savunabilen, "siz" gibi düşünürken de bizi savunabilen meslek elemanları olmak zorunda. Adı üstünde, sosyal hizmete muhtaç olan birey hangi tarafta olursa olsun uzman desteğine ihtiyaç duyduğu noktada sosyal hizmet uzmanı onun yanındadır.
Siyaset yapanlar kendi ürettikleri politikalarla beslenirler ya da politikalarının kurbanı olurlar. Bu onların işi, bırakın bildikleri gibi yapsınlar. Yapıyorlar da.
Güncel bir konu var; polis şiddetinden kaçanlar Bezmi Alem Valide Sultan Camii'ne ayakkabılarıyla girdiler, camiyi kirlettiler, orayı revir olarak kullandılar.
Ben kişisel olarak camiye ayakkabıyla giren bir yabancıyı ya da çocuğu görsem uyarırım ancak o günün koşullarında o camiye sığınanları da, caminin görevlilerini de, orada yardıma ihtiyaç duyanlara bir şeyler yapmak için gerçekten olağanüstü çaba sarf eden sağlık görevlilerini de alkışlıyorum. Elbette camiye sığınacaklar, cami kadar kutsal bir mekana sığınmaktan daha güzel bir şey olabilir mi?
Cami kirlenmiş, bunu söyleyenler isterlerse, eskilerden bir ağabeyimin deyimiyle; paraları çuvala doldururken kenara dökülenlerle o camiyi yeniden yaparlar.
Neyse...
İster 'biz' gibi düşünün, ister 'siz' gibi düşünün. Sosyal hizmete ihtiyaç duyduğunuz her yerde ve her anda sosyal hizmet uzmanı sizin yanınızda olacaktır.
Sosyal hizmet uzmanları da güçlüden yana olursa o zaman zaten dünyanın çivisi çıkmış demektir; bırakın batsın.